google-site-verification=oB4dXgr2FF1VwBD9OCzYCjFZrX1wmNmoEwoJHWNrs5Q

Sanat Eserleri ve Sanatçılar Hoşgörü ve Medeniyetlerin Beşiği Antakya’da Buluşuyor.

ArtAntAkyA International Contemporary Art Show, medeniyetin beşiği Antakya’da açılıyor. Antakya, kucakladığı Medeniyetlerin kattığı kültürel derinliğin yanı sıra hoşgörüsüyle de farklı bir görüntü çizmektedir. Tarihsel derinliğiyle Müslüman, Hıristiyan, Yahudi toplulukları ve tüm kadim uygarlıkların kesişme noktası olduğu bilinir. Birlikte yaşanabilen bir medeniyet ve hoşgörü kentinde olmanın gururunu yaşıyoruz. Dünyanın en büyük mozaik müzesi, ilk olimpiyat, ilk hipodrom, ilk aydınlatılmış cadde, ilk kilisesi olan şehir artık kültür sanat festivalleriyle de anılmaya başlandı.

Doğunun Kraliçesi, İmparatorların ve Kralların Düşü: Antakya

Avrupa’nın göz bebeği, Akdeniz havzası, Ortadoğu ve Asya bölgesini kapsayan katılımcı kapasitesiyle, Türkiye'nin yeni sanat mecrasında, sanatçı ve koleksiyonerlerini bir araya getiriyor. ArtAntAkyA katılımcıları; yurt içi ve yurt dışından galeriler, güzel sanatlar fakülteleri, sanatçı kolektifleri, sanatçı inisiyatifleri ve koleksiyonerler olarak kabul ediliyor. Giderek artan beğeni ilgisiyle, farklı alanlarda çalışan sanatçıların, tasarımcıların, girişimcilerin ve sektörün bütün bileşenlerini alternatif bir anlayışla büyük bir sanat mecrasına dönüşmeye yol alan ArtAntAkyA, ürettiğiniz işlerinizi sergilemek, tanıtmak ve bir sanat ağına katılmak için ulaşılabilir bir mecra sunmaktadır.

Etkinlikte; yurt içinden ve yurt dışından gelen galeriler, müzelerin yanında, güzel sanatlar fakülteleri ve sanatçılar ürettikleri eserleri sergileyerek bizlerle paylaşıp piyasasının oluşmasını sağlayacaktır.

Atatürk’ün deyimiyle: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Sanatın yaratıcı, geliştirici, paylaşımcı gücünün yeni bir ışık kaynağı olacağı inancıyla…

Doğunun Kraliçesi, İmparatorların ve Kralların Düşü, Antakya’da buluşmak üzere…

Kadim Topraklarda Çağdaş Sanat: ArtAntAkyA

Ali Şimşek

Çağdaş sanat disiplinler arası yönü ve hemen her şeyi sanat alanına çekme (ya da çıkarma) gücü ile günümüzün en önemli alanlarından biri. İngilizce contemporary karşılığı olarak dilimize çağdaş ya da güncel olarak tercüme ediliyor. Yani şu an “fiili” olan hemen her sanatsal üretimi kuşatıyor. Çağdaş sanat geçmişin pentür, heykel, mimari, edebiyat gibi konvansiyonel alanlarının dışında video, fotoğraf ve robotik uygulamaları da kendine dâhil edebiliyor.

Çağdaş sanat yapıtları bazen o kadar hayatın “içine” sızıyorlar ki, izleyici için sanat nerede başlıyor nerede hayat devam ediyor, sınırlar bulanıklaşıveriyor. Çağdaş sanatın bazen eleştirelen yönlerinden biri de yoğun bir “kavramsallık” barındırması. Günümüz yapıtları cinsiyetten, ekolojiye, ötekinin haklarından, kent hakkına ve mekâna yoğun politik göndermeler taşıyor.

Türkiye’de çağdaş sanat daha çok 1980 sonrasının deneyselliğiyle olgunlaşırken 1989 ve 1991 İstanbul Bienallleri ile dünyada belli bir görünürlülük kazandı. Türkiye de 1970’lerden bu yana gelişmeye çalışan özel galeriler 1990’lara geldiğinde yeni bir vitrin kazanarak çağdaş sanata mekanlarını açmaya başladılar. 2000 sonrasına baktığımızda bunun ivmelenerek ve de uluslararası bir kimlik edinerek sürdüğünü görüyoruz.

Çağdaş sanat dünyasında bienaller kadar önemli olan diğer alan ise sanat fuarlarıdır. İlk olarak 1990’larda Tüyap Sanat Fuarı ile başlayan süreç, birçok denemeden sonra bugün Contemporary İstanbul ve Art Ankara Fuarı ile sanatçıları, izleyicileri ve koleksiyonerleri buluşturuyor. İstanbul her şey gibi sanat alanında da elbette ilk sırada yer alıyor. Fakat İzmir, Bursa, Adana ve Antakya gibi Anadolu’daki büyük şehirlerdeki potansiyel düşünüldüğünde sanatın bu alanlara açılması, alıcı ve izleyicisiyle buluşması zorunlu görünüyor.

İşte ArtAntakya bunun önemli ayaklarından biri olarak önemini hissettiriyor. Medeniyetlerin geçiş noktası olan bu kadim topraklar ülkemizden ve dünyadan sanat yapıtlarını buluşturacak tarihi bir atmosfer barındırıyor. ArtAntakya çevre illeri, üniversiteleri, güzel sanatlar ve iletişim fakültesi öğrencilerini de buluşturacak bir potansiyel barındırıyor.

Art Antakya sadece merkeze sıkışmış sanat dünyası ve sanatçılar için, yeni bir koleksiyoner ve alıcı kitlesi oluşturulacak modelin ilk örneklerinden biri olmasıyla fazlasıyla önemli bir yerde duruyor.

“Barış Kenti” Antakya yüzyıllara yayılan bir uygarlık mirasını çağdaş sanat yapıtlarıyla buluşturmaya devam edecek.

 

Ahmet Özol

Çağdaş Sanata Bakış

Sanat tarihinde tüm yaşanmış dönemler bir öncekine göre çağdaştır. Ancak günümüz sanatı anlamında değerlendirdiğimizde; tüm geriye bakışa göre, yeni sarsıntılar yaratan ürünler başı çekerek ve toplumların sanatsal yargılarına göndermeler yaparak evrensel bir hareket yaratmaktadır. Her yeni değer arayışları yeni tartışmalar yaratır ve kendine başka yollar açma çabası gösterir. Bu arada, anlaşılması kolay olmadığı varsayılan değerler içinde, sanat ortamında ‘sanat nedir?’ sorusu sıkça karşımıza çıkar. 17. Yüzyılda belirmeye başlayan zanaat ile sanat arasındaki ayırım, sanat teorilerinin çoğalmasını sağlamıştır. Bilimsel ve teknolojik alanda yeni gelişmeler ve icatların başlamasıyla, sanat da kendine yer açmayı başarmıştır. Zaten,  Bilim / Teknoloji/ Sanat, sacayağı oluşturur. Günümüz sanatçıları da bu üçlü yapının olanaklarından yararlanmaktadırlar. Sanat tarihinin yanı sıra, sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, estetik ve diğer destekleyici etmenler içinde ve etkin medya ortamında sanatçılar kendi arayışlarını yetinmeksizin sürdürmektedirler. Artık sanat, çekici olmalı, gerilim yaratmalı ya da mesaj vermelidir gibi kavramların yanı sıra karşı sanat hareketlerini de yaratmaktadır. Bu da, küreselleşme, politika, cinsiyet ve kültür farklılıklarının konu alanlarına katılmasıdır.

Geçmiş sanat dönemlerinde, doğa, insan, nesne çıkışlı yorumlamalar egemen olmuşken, o zamana göre öne çıkan ve aranan farklılıklar, sanatçı ile nesne arasındaki bağ ile ilgiliydi.  Odak noktasının sanatçı mı yoksa nesne mi? olduğunun değerlendirmesine göre sanat yapıtlarının konumu belirleniyordu. Bu açıdan bakılırsa; bugün artık tüm konularda sanatçı odak noktası durumundadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre de sanatın ve sanatçının özgür bir ortamının olup olmaması ayrıca değerlendirme konusudur. Sanat, sanatçıya değer verilen özgür ortamlarda gelişir ve ürün verir. Ülkemizde sanatçılar daha çok batı ülkelerini izlemekte ve etkinliklerine buna göre yön vermektedirler. Resim sanatının da geçirdiği evrelerden sonra, bugün için teknik ve kavramları araştırıcı yöntemler karşımıza çıkmaktadır. Tuval resminin yanı sıra, video art, performans, enstelasyon, asamblaj ve dijital teknikli araştırmalar gibi sanat olguları sanat izleyicilerine sunulmaktadır. Çağdaş sanat alanında ülkemizde de uluslararası etkinlikler düzenlenmektedir. Her yıl yapılan rutin ve büyük etkinliklerin yanı sıra çeşitli kuruluşlar ve dernekler, sanatta yeni açılımlara katkı sağlamak amacıyla çalıştaylar ve festivaller düzenlemektedirler. Ayrıca çağdaş niteliklerin gözetildiği müzeler de açılmaktadır. Ülkemizin önemli kültür ve turizm kenti olan Antakya’da, bu yıl ekim ayına renk katacak olan, “Orantes 4. Uluslararası Çağdaş Sanat Festivali ve Art Ant Akya Internatıonal Contemporary Art (sanat fuarı) programlanmıştır. Sanatçılarımızın sanat potansiyellerinin değerlendirildiği ve ülkemizin sanat gücünü harekete geçirecek her türlü girişim kutlanmaya değerdir. Sanat adına üretilen ve üretilecek tüm değerler için öncelikle, kutlama sözcüğüne kıvanç sözcüğünü de eklemek istiyorum. Sanat nasıl bir paylaşımsa, bu satırları da aynı duygularla paylaşıyorum.

AHMET ÖZOL EKİM 2019

 

Ekrem Kahraman

ANADOLUDA ÇAĞDAŞ SANAT!

Görünen bütün çağdaş verilere ve bölgesel muhtemel öngörülere göre Türkiye, tarihsel olarak yeni bir kültürel iklime doğru eviriliyor. Bu yeni sürecin ana damarını oluşturan siyasal, toplumsal, sosyal, ekonomik vb. alanların arasına uzunca bir süredir yeni çağdaş sanat ve kültür vizyonları da dâhil edilmeye başlandı ki bu oldukça heyecanlandırıcı ve aynı zamanda bu sürecin oldukça olanaklı çift yanlı kültürel karakterine de işaret ediyor: Bir yandan son yıllarda büyük bir atılıma geçen çağdaş sanat Anadolu'ya doğru bir yol güzergâhı açarken, diğer yandan da Anadolu'da yapılmaya başlanan çağdaş sanat kavramları ve formlarının da birikimli merkez kentlere (İstanbul- Ankara, İzmir, Adana vd.) doğru yola çıktığını gösteriyor.

Bu çift yanlı gidişli gelişli kültürel sıçrama da gösteriyor ki, cumhuriyetin ilk yıllarından beri neredeyse 100 yıllık bir temel cumhuriyet iddiası olarak ortaya konulmuş olan bir çağdaşlaşma, kültürleşme, yeni vizyonlar geliştirme girişimleri artık yepyeni bir aşamaya geçmiş durumda.

Kuşkusuz ki, “sanat” ya da “çağdaş sanat” vb. iddialarının temelinde duran toplumsal vizyonun Cumhuriyet öncesi de var: Türkiye daha 1882 yılında, sanat tarihçi, arkeolog, müzeci, ressam Osman Hamdi Bey tarafından kurulan ve Cumhuriyet sonrasında 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi adını alan Sanayi-i Nefise Mektebi Türkiye’de akademik anlamda sanatın tarihi ve eğitimi programları devreye sokulmuş olsa da, bu kavramların günümüzde yaygın olarak kullanılması ve Anadolu'ya da yaygınlaştırılması ise 1939 yılında devlet tarafından başlatılan Devlet Resim Heykel Sergileri ve arkasından Anadolu'da açılmaya başlanan Devlet Güzel Sanatlar Galerileri eliyle olacaktır.

Eğer, 80’lerin sonu 90’ların başına gidilirse bu birbirine bağıntılı alan eğitimlerinin, Türkiye genelinde Anadolu'da açılan üniversiteler aracıyla gerçekleşmeye başlayacaktır.

Fakat yine de bütün bu girişimlerin ivme kazanması ve Anadolu'da yaygınlaştırılmaya çalışılan sanat eğitimi kurumlarının yanı sıra Devlet Güzel Sanatlar Galerileri yoluyla topluma ulaştırılma, götürülme çabasına girilen sanat ve çağdaş sanat örneklerinin yer aldığı sergiler ya da müze işlevli kurumlarının bir türlü yeterince oluşturulmamasının önüne bir türlü geçilemediği gibi çağdaşlaşma idealinin temel argümanları bütün kültürel boyutlarıyla ne yazık ki önemli ölçüde ihmal edilmiş olduğu görülüyor.
Günümüzde Anadolu'da yaygınlaştırılarak açılmış bulunan üniversiteler bünyesinde kurulan Güzel Sanatlar Fakülteleri ve bu kurumlarda eğitimi yapılan çağdaş sanat kapasitelerine rağmen bu büyük fakat eksik kalmış sanat etkinlikleri, ne sergi mekânı galerilerin ne sanat ve kültür bağlamında beslenme ve birikim örnekleri barındıran çağdaş sanat müzelerinin olmayışı nedeniyle sanat eğitimi ve topluma yaygınlaştırılması ayakları ne yazık ki bir türlü tamamlanamamıştır.

1950'li yıllarda henüz sanat ortamının yalnızca İstanbul'da ve oldukça dar bir çevrede kısmen işlerliğe soyunan sınırlı galericilik girişimleri, 60'lı yıllarla birlikte biraz daha açılıma kavuşup “piyasa” kavramına doğru yol almaya başlayacaktır.

80'li, 90'lı yıllar ise bu sınırlı “sanat piyasası” ya da ortamı giderek uluslararası olma çabalarına evrilir ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1987 yılında bienaller dönemi süreci açılır. Yeni süreç, I. Uluslararası Çağdaş Sanat Günleri adıyla Uluslararası İstanbul Bienalleri'ne doğru evrilerek günümüz çağdaş sanatının önünü açacaktır.

Yine Öncü Türk Sanatından Bir Kesit sergileri gibi, 2000’lerin sanatçı inisiyatifleriyle karılaştırabileceğimiz birçok sergi etkinliği de bu zemin ve bağlamlar üzerinden yol alacaktır.

Bu bağlamda, 1989-91 yılları arasında düzenlenen bir dizi çağdaş sanat sergileriyle alan yeni çağdaş sanat iddialarıyla birlikte kimlik değişimlerine sahne olmaya başlayacaktır.

90'lı yıllarla birlikte, bienalin İstanbul sanat ortamına getirdiği ilgi ve dinamizmden etkilenen İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından İstanbul’da daimi bir modern sanat müzesi kurma hedefiyle İstanbul Modern’i hayata geçirme planları yapılmaya başlanır.

Yine aynı süreçte ilk kez TÜYAP bünyesinde ilk Sanat Fuarı kurulur. Böylece sanat, ilk kez “piyasa” kavramıyla eşleşerek bir fuar konseptine doğru evrilecektir.

2005 yılında kurulan  Contemporary Istanbul ile birlikte ise çağdaş sanatta fuarlaşma süreci bir yandan da uluslararasılaşmaya başlayacaktır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul, Ankara ve İzmir'de kurulan Resim ve Heykel Müzeleri bir yana konulursa, Türkiye’nin ilk ve en eski özel çağdaş sanat müzesi (Selçuk Yaşar adına) İzmir’de biraz da DYO Resim Yarışmaları’yla edinilmiş aile koleksiyonunu topluma sunmak amacıyla kurulmuş olan Yaşar (Selçuk Yaşar) Eğitim ve Kültür Vakfı Resim Müzesi’dir.

Bu bağlamda İKSV tarafından kurulan ve esas olarak Eczacıbaşı aile koleksiyonu üzerine kuru İstanbul Modern de, bazı Anadolu üniversiteleri bünyesinde yer alan aydınlanmacı hayalperest ütopyacı kimliklerin kendi kişisel çabalarıyla ve başvurulan sanatçıların bağışlarıyla üniversite kampüslerinde kurulan (Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi, Ankara’da Hacettepe Üniversitesi, Erzurum’da Atatürk Üniversitesi, Konya’da Selçuk Üniversitesi vd.) çağdaş sanat müzesi adı altında açılmış iyi niyetli koleksiyon müzeleri de, İstanbul’da kurulu Sakıp Sabancı Müzesi,VKV (Vehbi Koç Vakfı) Çağdaş Sanat Müzesi ARTER, Ankara’da Müze Evliyagil, yine Ankara’da kurulu Cern Modern, Eskişehir’de iş adamı Erol Tabanca tarafından Odunpazarı semtinde açılan OMM Odunpazarı Modern Müze, Balıkesir’deki Devrim Erbil Müzesi vd. sergileri de daha sonralarıdır bilindiği üzere.

Yine bu müzelere sanatçı ve sanat eğitimcisi Hüsamettin Koçan’ın memleketi Bayburt’ta, doğmuş olduğu eski adıyla Baksı, bugünkü adıyla Bayraktar köyünde kurduğu Baksı Müzesi, Ankara’nın Çankaya semtinde Mustafa Ayaz tarafından içerisinde hocası Adnan Turani’nin çalışmalarından bazılarının da yer aldığı Mustafa Ayaz Müzesi, İstanbul’da Beyoğlu’nda kurulu ve içerisinde rahmetli Doğançay’ın babası Adil Doğalçay’ın eserlerinin de bulunduğu Burhan Doğançay Müzesi, Ankara’da Şefik Bursalı’nın oturmuş olduğu evde oluşturulmuş Şefik Bursalı Müzesi, Bodrum’da kurulu sanatçı Ender Güzey Müzesi/ARThill müzelerini de eklemek gerekiyor.

Kuşkusuz ki, bu oluşmuş oldukça birikim kapasiteleri ile bu kapasitelerin sağlamış olduğu bağlamlar üzerinden bakıldığında günümüzde çağdaş sanat alanlarında ortaya çıkan yeni yaratıcılık olanakları ile bireysel ve toplumsal vizyonlar, gerek diğer dünya ülkeleri gerekse ülkemiz Türkiye için oldukça derin anlamlar, sorumluluklar ve yeni vizyonlar içeriyor. Hatta içermekle de kalmıyor bunun gözle görünür belirgin kültürel toplumsal niyetleri, yalnızca İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerimizde değil Anadolu'nun merkez kentlerinde de uzunca bir süredir yeni yeni girişimler olarak öne çıkmasıyla birlikte umut verici bambaşka bir evreye geçiliyor. Adana, Mersin, Antalya, İzmir, Ankara, Samsun, Sinop, Erzurum, Konya, Antakya, Samsun, Sivas vd. kentlerin yerel öncü yöneticileri sanat ve kültür vizyonlarını gerçekleştirme girişimleriyle kendilerinden söz ettiriyorlar.

Bugün Türkiye'de içerisinde Antakya'nın da bulunduğu ve biraz önce isimlerini sıraladığımız söz konusu kentler başta olmak üzere sanat eğitimi veren yükseköğretim ya da lise düzeyinde yaklaşık yüzün üzerinde sanat eğitimi kurumu bulunuyor.

Bunlara paralel olarak İstanbul'da birkaç çağdaş sanat fuarının birden devreye girmiş olması durumu daha da önemli hale getiriyor doğal olarak. Ne var ki son yıllarda önemli ölçüde yol kateden ve bu çağdaşlaşma girişimlerini yönelik bölgesel destek girişimleri bu büyük vizyonlu gelecek projeleri zaman zaman o yönde yaygınlaştırılmaya çalışılsa da yine de bir türlü yeterince Anadolu'ya taşınamadığı yönünde yaygın bir görüş söz konusu ki bu da esas olarak Anadolu'da açılmış sanat fakülteleriyle bağlantılı haklı olarak.

Öte yandan yine Mardin Bienali, Çanakkale Bienali, Sinop Bienali, İzmir Trienali vb. bu kentlerin uluslararası arenada tanınırlığını sağlayan önemli sanat etkinlikleri olarak öne çıkıyor.

Peki, çağdaş sanatın Anadolu'daki kalıcı yaygınlaşması ve çağdaş sanatın hem Anadolu'ya taşınması ve bununla da yetinmeyip orada da yapılan yeni çağdaş sanat bağlamında Antakya'nın bölgesel ve merkezi benzer bir yeri ve önemi olacak mıdır ya da olmalı mıdır?

Birincisi, her şeyden önce tıpkı İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya vd. kentlerimiz kadar,  Antakya da Türkiye'dir ve o yüzden de  “Hoşgörü ve medeniyetler beşiği” olarak da anılan bu kentimize de büyük sorumluluklar düştüğü gibi hem halkı hem de kentin kültürel vizyonu bağlamında böylesi bir vizyonu Antakya fazlasıyla hak ediyor.

İkincisi ise Antakya'nın da çağdaş sanat eğitimi veren bir üniversite kurumu var. Bu kurum ve onun yeni çağdaş sanat niyetleri, çabaları, görsel ve zihinsel birikimleri yönünde önümüzdeki süreci ister istemez zorladığı gibi bir yandan da bu yönde yeni ve zorunlu talepler de öne sürüyor.

Üçüncüsü ise Antakya bölgesel olarak hem kültürel ve siyasi olarak hem de Ortadoğu'yla aktif olarak ilişkili kültürel bir kentimiz. Bu bağlamlardan bakıldığında da önümüzdeki yeni süreçte vazgeçilmez bölgesel bir merkez olarak öne çıkıyor.

Öncelikle şunun altının yeniden yeniden çizilmesi gerekiyor ki: çağdaş sanat ve kültürel gelecek iddiası olan her birey, toplum ve ulus için çağdaş sanat talebi ve girişimi aslında uygar bir kentleşme anlayışı bağlamında saygıyla karşılanması ve ısrarla savunulması gereken yeni ve olanakları oldukça yüksek bir kavram, form ve kültür üretme girişimi aslında.

O nedenle de “Hoşgörü ve medeniyetler beşiği” olarak anılan güney ucumuzda yer alan ve büyük kültürel, tarihsel olanaklara sahip olan Antakya'da “Antakya sizi çağırıyor, çağdaş sanat Anadolu'da” mottosuyla bu yıl 4. düzenlen Orontes 4. Uluslararası Çağdaş Sanat Festivali bu bağlamda bazı çevrelerce önemsiz gibi algılanabilecek fakat önemli bir kültür girişimi olarak kurumlaşmaya çalışıyor.

Ansam Kültür Derneği ve Fotofilm Sanat Merkezi tarafından düzenlenen ArtAntAkyA International Contemporary Art, Hatay Valiliği, Hatay Büyükşehir Belediyesi ve ilçe Belediyelerin yanı sıra, kentin STK’ları, HAMOK, ATSO, Antakya Ticaret Borsası(ATB), Hatay Barosu, HASİAD VE HAGİAD tarafından destekleniyor.

Antakya, geçmişinde barındırdığı kültürel uygarlıkların gelenek birikimlerin yanı sıra son yıllarda karşı karşıya kaldığı uluslararası etki ve dönüşümlerle oldukça farklı bir hoşgörü ve gelecek imgesi görüntüsü içerisine girmiş görünmektedir. Büyük tarihsel derinliği içerisinde Müslüman, Hıristiyan, Yahudi toplulukları ve tüm kadim uygarlıkların kesişme noktası olmasının yanı sıra aynı zamanda muhtemel yeni bir uygarlık öngörüsü de sunmaktadır Antakya.

Günümüzde dünyanın en büyük mozaik müzesi, İlk Olimpiyatlar, ilk Hipodrom, ilk aydınlatılmış cadde, ilk kilisesi vb. nice tarihsel imge ve anlamlarla yüklü Antakya artık çağdaş sanat ve kültür girişimleri ve vizyonlarıyla da öne çıkma çabası içerisine girmiş ve bunu da oldukça iddialı ve cesur bir biçimde öne taşımaya azimli görünüyor.

Orontes 4. Uluslararası Çağdaş Sanat Festivali, işte tam da bu olabildiğince kültürel vaatler, yeni çağdaş birikimler sunmaya niyetlenmiş saygıdeğer bir hayal ve öncü bir girişim.

En azından Antakya da dâhil çevre kentlerde ve bölgelerde kurulu Güzel sanatlar fakülteleri, Sanatçı Kolektifleri, Sanatçı İnisiyatifleri vd. yanı sıra çağdaş sanatın artık kendisine önemli ölçüde kucak açıldığı ve uluslararasına geçen sanat kapasiteleriyle birlikte bölgesel yeniliklere zemin oluşturulacağı yönünde yepyeni umutlara kapı açacağı kesin.

Sanata yatırım yapmak, sanatçılara kol kanat germek sadece kişisel/kurumsal itibarı yükseltmekle kalmıyor, ülkenin dünya kamuoyu gözündeki imajını da güçlendiriyor.

Antakya önümüzdeki uzun yeni dönemde neden yakın Ortadoğu'nun bölgesel çağdaş sanat merkezi fuarı ya da bienali durumuna gelmesin?

Ekrem Kahraman

         Fatma Elvin Öztürk

Fatma Elvin Ozturk

Sanatta özgün ve köklerimizden beslenerek yol almanın gerekliğine inanmakta olan Fatma Elvin Öztürk, gizeme doğru yönelirken kendi içimize, özümüze doğru yapılan yolculuklar esnasında, huzuru ve aşkı bulmak adına derinleşmenin getirisi olan yansımaların bir dışavurumu olarak yorumlamaktadır sanatı.

Ve bu sebepten dir ki bazen aşkı, bazen kadını, bazen de mistizimi ve mitolojik figürleri tarihin sayfalarından çıkarıp kendine özgü doku materyaline uygulayarak geçmişten geleceğe açılan bir kapı yaratmaya çalışır.  Fresk benzeri yapı üzerinde modernizmi simgeleyen… Ana öğesi figür olan ve olayın bu öğeye bağlı olarak kurgulandığı resimlerinde gerek figürü, gerek olayı keskin çizgi ve renklerle, şok etkisi yapan leke veya renk kullanımıyla vurgulamaktadır. Buna karşın figürün ve olayın yerleştirildiği ortam çok daha romantiktir ve yumuşak renkler kullanarak karşıtlığı daha da belirginleştirmiştir. Yer yer bilinçli olarak kullandığı boya akıtmalarıyla resmin etki gücünü artırarak. Dokunun getirdiği toprak görünümü ve geçmiş vurgusunu Altın ve Gümüş detayları ekleyerek tamamlamaktadır. Dışavurumun verdiği konunun çokluğu, yaratılış üzerindeki sembollerin etkisini resimlerinde sade ve yalın bir dille anlatmayı amaçlamıştır.   Geçmiş ve geleceğin büyüsünü tekniğine ‘’ Alfeom ‘’  adını vererek tamamlar. Alfa (başlangıç)‘nın, Omega (Son )’nın birleşimini eserlerinin tılsımı olarak kabul etmekte. Lirizmin varoluşa katkısını sadelik ile adlandırmaktadır. Bunun sonucunda son derece keskin bir estetik anlayışı içerisinde kalan, sade ve az renklerden oluşan, basit formlu eserler yön vermektedir sanat yoluna.

Birçok akımın izini sürer sanatçı ekspresyonizm, sembolizm, figüratif sanat, primitif sanat… Sanatı şu cümle ile tanımlamaktadır ‘’  Biçim Öz’den doğar. Evrenimizin yazılı olmayan kanunudur bu. Farklı biçimleri farklı Öz’ler doğurur. İnsanı her şeyiyle anlatan hayat sanata, sanat da hayata dâhildir.’’

 

ArtAntAkyA

Türkiye’nin büyüleyici bir abide kenti olan Antakya; çağdaş, gelişmiş ve aynı zamanda önemli bir kültür, sanat ve ticaret merkezdir. Antakya’da Asi Nehri bereketini toprağa verirken tüm renkleriyle, tarihten akıp gelen mistisizm, geçmişi ve günümüzü ikiye bölerken yarattığı ahenk, Akdeniz’in okşadığı kumsallar ile adeta zarif ve görsel bir sanat eserine dönüşmektedir.

İlk çağlardan beri bütün uygarlıklar için önemli bir yerleşim yeri olan Antakya’da milattan önce dört binlerden günümüze, Anadolu’da kurulmuş on üç medeniyetin, kültürün ve inancın kültürünü hissetmek, sanat ile tarihin kesiştiği noktayı özümsemek mümkündür. Tüm kültürlerin zenginliklerini bünyesinde barındıran bu kent; tarih boyunca yoğun ticari, sanatsal ve dini etkenlerle de adını duyurmuştur. Bu zenginlikleriyle tarihsel süreçte birçok devletin inşası bu bölgede başlamıştır ve önemli şehirlerden biri olmuştur.

Birçok imparator ve gezgin, tarih boyunca Antakya’ya hayranlık duyup bu büyülü kenti “Doğunun Kraliçesi” olarak tanımlamışlardır. Roma döneminde MS.4. yüzyılda yaşamış ünlü tarihçi yazar Marcellinus; “Dünyada hiçbir kent, ne topraklarının bereketi ne de ticaretteki zenginliği bakımından bu kenti geçemezdi. ” diyerek, Antakya’nın antik dönemdeki önemini bizlere tarihten çıkıp gelerek anlatıyor.

“Barış Kenti’’dir, Antakya… Asırlardan beri farklı inanışta ve farklı kültürde olan insanlar barış içinde, huzur içinde hep birlikte yaşar. Sünniler, Aleviler, Katolikler, Ortodokslar, Süryaniler, Müslümanlar…

Asi Nehri efsanelere konu olmuştur. Antakya devletlere konu olmuştur özeldir bu topraklar, sokaklarında tarihi hissedersiniz, tarihin bıraktığı sanat eserlerinin izleriyle dolaşırsınız…

Bugün ise Antakya; tarihinin getirdiği sorumlulukla modern Türkiye’nin çağdaş yüzü olmasının yanı sıra sanat, kültür, turizm, ticaret ve sanayi kenti olarak da gelişmesini hızla sürdürmektedir.

Fransız tarihçi yazar Herve Georgelin’in kentler için ifade ettiği gibi Antakya’yı Antakya yapan, kentsel bir kimlik kazandıran; bu çok kültürlü, kozmopolit yapısıdır. Antakya’nın coğrafi, tarihsel ve kültürel özellikleri uluslararası buluşmalar ve projeler için eşsiz fırsatlar sunarken Antakya’nın modern çağda tanıtımı ve geçmişe doğru büyülü bir yolculuk için olmazsa olmazıdır.

ArtAntakya projesi kapsamında; Antakya’nın coğrafi, tarihi ve siyasi konumunun sanat ile harmanlanması baz alındığında önemi daha da büyüyerek katlanacaktır. Şehir ile sanatın bütünleşmesinden doğacak olan gücü yadsınamayacak boyutlara getirecek olan projemiz “ArtAntakya International Contemporary Art Show” bölgesinde sanatsal lokomotif olmayı hedefliyor.

Etkinlikte yurt içinden ve yurt dışından gelen galeriler, müzeler, güzel sanatlar fakülteleri ve sanatçılar ürettikleri eserleri sergileyerek bizlerle paylaşacaklar. Antakya, çağdaş sanat alanında ulusal ve uluslararası platforma taşınacak bir marka değer haline gelecektir. Başvuru Formu İçin Tıklayınız